Bu yazıda Lacan’ın Encore seminerinde geliştirdiği "Hainamoration" (Nefretîaşk) terimini, öznenin kendilik algısı ve benzerleriyle olan ilişkisi bağlamında keşfedebilirsiniz. Lacan’ın kuramında, aynadaki yansımanın özne üzerindeki etkisi ve bu yansıma ile kurulan karmaşık ilişkiler, insanın içsel çatışmalarını anlamada önemli bir anahtar sunar.

"Hainamoration" Kavramı ve Psikanalizdeki Yeri
Lacan, Encore adlı seminerinde (1972-1973), öznenin benzerleriyle olan ilişkisini tanımlarken yeni bir terim kullanır: "hainamoration". Bu terim, Fransızca'da "haine" (nefret), "amour" (aşk veya sevgi) ve "énamoration" (hayranlık) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Psikanalist Benoît Fliche, hainamoration kelimesini Türkçe'ye "nefretîaşk" olarak çevirir. Nefretîaşk, uyandırdığı rezonanslar açısından psikanalitik dilde sıkça kullanılan "ambivalence" (çiftdeğerlik) kelimesine göre çok daha yoğundur. Çünkü çiftdeğerlik, nefret gibi bir duyguyu içermez.
Nefretîaşk
Nefretîaşk, öznenin ideal kendilik imgesiyle olan ilişkisini etkili bir biçimde anlatır: özne, aynada kendi tamlığına dair gördüğü yansımasına tutkulu bir şekilde hayranlık duyar, onu sever. Ancak, özne ile bu yansıma arasındaki farklar yakıcı bir şekilde kendini hissettirdiğinde, özne bir diğer tutku olan nefreti hissetmeye başlar. Lacan'ın psikanalitik kuramında nefretîaşk, öznenin benzerleriyle olan karmaşık ilişkisini anlamamızda önemli bir anahtar terimdir.
Ayna Evresi ve Benliğin Oluşumu
İnsan, aynaya baktığında, kendi yansımasını bütünlük içerisinde görür. Bütünlük, 2 yaş civarına özgü gelişimsel bir aşama olan ayna evresini yaşayan çocuk için, büyük bir mutluluk anıdır. Bu mutluluktan dolayı imge, aşkla sevilir. Ancak, bu mutluluk yanıltıcıdır: tam olan, aynaya bakanın kendisi değil, imgesidir. Bu imge, öncelikle aynadaki yansımadır. Ardından, bu yansıma içselleştirilerek benlik algısı oluşur. Benlik, kişinin kim olduğuna dair taşıdığı imgelerin bir toplamıdır. Aynadaki tamlık imgesi üzerinden yaşanan yanlış anlaşılma, çocuk üzerinde yapılandırıcı bir etkiye sahip olur. Çocuk, artık, insanın kendisini parçalı halde deneyimlediği şizoid konuma karşı kalıcı bir savunma gelişmiştir.
İmgesel Savunmalar ve Reel Eksiklik
Reele karşı oluşturulan bu imge temelli savunma, hiçbir zaman kapanması mümkün olmayan bir deliğin üzerine örtülen güzel bir örtü gibidir. Pek çok kez bu örtü, işini iyi yapar, yani eksik, imgesel savunma ile yok sayılır. Ancak özne, zaman içerisinde eksikliğin kendisini dayanılmaz, göz ardı edilemez bir biçimde hissettireceği pek çok durumla (varoluşsal sorularla, jouissance'ının girdiği açmazlarla, savunmalarının yetersiz kalacağı problemlerle) karşılaşacaktır. Fakat yine de erken dönem çocukluk için ayna evresinde benliği kurabilmek, önemli bir gelişimsel başarıdır.
Benzerlerle Yaşanan Rekabetin Dinamikleri
Bu büyük zafer zamanı, yani ayna evresi, özne üzerinde kalıcı bir iz bırakır. Öznenin kendilik imgesiyle, yani ideal egosuyla olan rekabeti, bütün benzerleriyle, yani onun için başka olanlarla ilişkisine tezahür eder. Aynadaki aksi gibi, ona kendisini anlatan, kendisine benzer bulduğu diğerleriyle rekabeti, hatta belki içsel kavgaları, yapısal olarak ayna evresi boyunca 2 yaş civarında yaşadığı meselelere paraleldir.
Rekabetin Tansiyonunu Yatıştıran Üçüncü
Her benzer, özneye bir ayna tutar. Özne, onlarda kendisine dair bir potansiyel görür: Eğer benzeri (kardeşi, arkadaşı, partneri vs.) bir sebepten kendisinin yaşayamadığı bir hazzı yaşıyorsa (ya da özne tarafından yaşadığı varsayılıyorsa), bu durum özneye kendi eksikliğini hatırlattığı için kolayca o benzerden nefret etmek için bir sebebe dönüşebilir. Aynı şekilde, dezavantajlı olduğu düşünülen durumlarda kalan benzerler de özneye, kendisinin “mümkün”e dair bir hikaye anlattığı için, özne tarafından sevilmeyebilir. Benzer olanla yaşanan egosal kıyaslama, kolayca nefretîaşk içeren bir tabloya dönüşebilir.
Benzerlerle yaşanan rekabetli ilişkinin tansiyonu nefretîaşkı içerecek şekilde arttığında, bir üçüncüye, ikili ilişkideki huzursuzluğu bastıracak, ikisini de kendisine tabii kılacak bir sınıra, bir kurala ihtiyaç duyulur. Kural, imgesel tansiyonu yatıştırır. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle imgesel çatışmaya taraf olan kişilerin üçüncüye böylesine bir yer açmaya, onu tanımaya uygun olmaları gerekir. Psikanaliz, tam da bu noktada devreye girer ve kişinin üçüncüye açtığı (veya açamadığı) yerle ilişkisine odaklanır.
Kaynaklar:
Fliche, B. (2024, Nisan). Un discours de la haine est-il possible ? [Konuşma]. Psikanalizde Nefret başlıklı Bahar Psikanaliz Sempozyumu, Freud Lacan Psikanaliz Derneği.
Lacan, J. (1972–1973). Encore [Seminer]. Seuil.
Su Polat,
Şubat 2025
Comments